Kosova Sendromu: KCK/PKK/YPG Tehdidi ve TÜRK STRATEJİSİ
0
Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)

Kosova Deneyimi ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Kosova krizi, uluslararası ilişkiler literatüründe devlet-dışı silahlı aktörlerin uluslararası gözetim altında siyasallaştırılmasına dair en çok tartışılan örneklerden biridir. 1990’lı yılların sonunda Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan etnik çatışmalar, NATO’nun askeri müdahalesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1244 sayılı kararıyla sonuçlanmıştır. Bu karar, Kosova’da uluslararası bir yönetim mekanizmasının kurulmasına ve aynı zamanda Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) silah bırakıp siyasallaşmasına zemin hazırlamıştır. Böylece Kosova, literatürde “uluslararası vesayet” (international trusteeship) modelinin en tipik uygulaması olarak değerlendirilmektedir.

Ortadoğu’da PKK ve onun Suriye’deki uzantısı YPG bağlamında bu deneyimle sıkça karşılaştırmalar yapılmaktadır. UÇK’nın silahlı mücadeleden siyasallaşmaya geçiş süreci, bazı akademisyenlerce PKK’nın da benzer bir evreye taşınabileceği yönünde yorumlanmaktadır. Ancak iki vaka arasında derin yapısal farklılıklar vardır. Birincisi, Kosova örneğinde Batı ittifakı içinde tam bir konsensüs sağlanmış ve NATO sahada aktif rol almıştır. İkincisi, Kosova’da BM gözetimi ve uluslararası hukuk çerçevesinde bir düzen kurulmuştur. Buna karşılık Ortadoğu’da Kürt meselesi çok devletli bir sorun olup, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın çıkarları farklı yönlere dağılmıştır. Dahası ABD, Rusya ve Avrupa Birliği gibi dış aktörler de birbirleriyle rekabet eden ajandalarla sahadadır. Bu nedenle Kosova örneği PKK/YPG için doğrudan emsal teşkil etmemektedir.

Bununla birlikte, Kosova deneyimi Türkiye açısından kritik bir uyarı niteliği taşır. UÇK’nın uluslararası gözetimle siyasallaşması, PKK’nın da benzer bir sürece sokulabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. Türkiye bu ihtimali stratejik bir tehdit olarak algılamakta ve yalnızca askeri yöntemlerle değil, çok boyutlu politikalarla buna karşı koymayı amaçlaması daha kalıcı etki oluşturacağı ortadadır. Bu politikaların üç temel ayağı öne çıkmaktadır: Türkmen kanton bölgelerinin oluşturulması, dış Türklerin entegrasyonu yoluyla iç demografinin güçlendirilmesi ve su politikalarının stratejik araç olarak kullanılması.

Sonuç itibarıyla giriş kısmında temel argüman şu şekilde özetlenebilir: Kosova modeli Ortadoğu için doğrudan uygulanabilir değildir, fakat Türkiye için “uluslararası meşruiyet kazanan örgütlerin siyasallaşması” riskini hatırlatan bir senaryo niteliği taşımaktadır. Bu nedenle Ankara, jeopolitik vizyonunu tarihsel bağlara, toplumsal mühendisliğe ve stratejik doğal kaynak yönetimine dayalı olarak yeniden kurgulamaktadır.

Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)

Türkmen Kantonları ve Demografik Güçlendirme

Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejisinde Türkmenler, tarihsel bağlar nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Halep, Lazkiye, Hama, Humus ve Rakka’da yüzyıllardır yaşayan Türkmenler, Osmanlı döneminden itibaren Anadolu ile güçlü sosyo-kültürel bağlar kurmuştur. Bu nedenle Türkmenler, Ankara için yalnızca bir etnik grup değil; aynı zamanda tarihsel meşruiyetin ve jeopolitik bağların somut göstergesidir.

Türkmen kanton bölgeleri teorisi, bu tarihsel zemin üzerinden Türkiye’nin güvenlik ve nüfuz alanını pekiştirmeyi hedeflemektedir. Bu kantonlar iki temel işlev görmektedir: Birincisi, sınır hattında güvenlik tamponu oluşturarak PKK/YPG’nin coğrafi sürekliliğini bozmak; ikincisi, uluslararası müzakerelerde Türkiye’nin “Türkmenler de sahadaki yerel aktörlerdir” argümanını güçlendirmek. Bu durum Ankara’nın hem sahada hem de diplomasi masasında elini kuvvetlendirmektedir.

Bununla birlikte Türkmen nüfusun sınırlı oluşu, kanton projesinin en zayıf yönüdür. Bu nedenle Türkiye’nin iki aşamalı bir strateji izlemesi mümkündür: İlk aşamada mevcut Türkmen bölgelerinde güvenlik ve altyapı projeleriyle cazip yaşam alanları oluşturmak; ikinci aşamada ise savaş veya göç nedeniyle dağılmış Türkmen nüfusunu iskân politikalarıyla geri çekmek. Böylece kantonlar nüfus ve altyapı açısından sürdürülebilir hale gelebilir.

Bu stratejiyle bağlantılı olarak Türkiye’nin iç demografik dengelerinde dış Türklerin entegrasyonu öne çıkmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Balkanlar, Kafkasya ve Türkistan’dan gelen göçler, Türkiye’nin etnik yapısında Türk nüfusu güçlendirmiştir. Günümüzde bu süreç yeniden gündeme taşınmaktadır. Dış Türklerin stratejik bölgelerde iskânı, PKK’nın toplumsal tabanını daraltabilir. Ayrıca bu göçler, ekonomik dinamizm ve genç nüfus avantajı sağlayabilir. Eğitim, kültür ve istihdam politikalarıyla entegrasyon süreci hızlandırıldığında millî kimlik pekişmektedir.

Ancak bu stratejinin de bazı riskleri vardır. Yoğun göç, kısa vadede ekonomik ve sosyal maliyetler doğurabilir. Uluslararası kamuoyu ise bu tür politikaları “demografik mühendislik” olarak eleştirebilir. Dolayısıyla Türkmen kantonları ve dış Türklerin entegrasyonu, Ankara için hem fırsat hem de dikkatle yönetilmesi gereken bir stratejidir.

Sonuç olarak, bu bölüm iki temel stratejiyi öne çıkarmaktadır: Sınır ötesinde Türkmen kanton bölgeleriyle güvenlik ve diplomatik koz elde etmek; sınır içinde ise dış Türklerin entegrasyonu yoluyla etnik dengeyi Türk nüfus lehine güçlendirmek. Bu stratejiler birlikte uygulandığında Türkiye’nin hem iç istikrarı hem de dış nüfuzu artabilir.

SU POLİTİKALARI VE BÖLGESEL KARŞILAŞTIRMA

Ortadoğu’da su, yalnızca ekonomik kalkınma aracı değil; aynı zamanda güvenlik ve jeopolitik rekabet unsurudur. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında Fırat ve Dicle üzerinde inşa ettiği barajlar ve sulama sistemleri, bu iki işlevi bütünleştiren en önemli projedir. GAP, tarımsal üretimi ve enerji kapasitesini artırmanın ötesinde, nüfus yerleşimlerini yönlendirme kapasitesi sağlamaktadır. Böylece demografik mühendislik dolaylı biçimde desteklenmektedir.

Su politikalarının güvenlik boyutu özellikle terörle mücadelede öne çıkar. PKK’nın kırsaldaki hareket alanı, GAP’ın sulama ve enerji projeleri sayesinde daraltılmış; devlet otoritesi güçlendirilmiştir. Ayrıca suyun sınır ötesi akışının düzenlenmesi, Suriye ve Irak üzerinde diplomatik baskı aracı olarak işlev görmektedir.

PKK’nın Su Kaynakları Üzerindeki Stratejisi

PKK, yalnızca dağlık alanlarda değil, su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde de hâkimiyet kurmaya çalışmaktadır. Bunun üç temel nedeni vardır:

  1. Lojistik Avantaj: Nehir vadileri ve baraj çevreleri, örgüt için hem ikmal hem de hareket kolaylığı sağlar.
  2. Toplumsal Baskı Aracı: Su kaynaklarının kontrolüyle köylüler üzerinde baskı kurar; tarım ve sulamayı manipüle ederek kendi otoritesini dayatır.
  3. Siyasi Meşruiyet: Örgüt, suyu bir hizmet kaynağı gibi sunarak yerel halk üzerinde “alternatif yönetim” algısı yaratır.

Bu durum, Türkiye’nin su politikalarının yalnızca devletlerarası ilişkiler değil, devlet-dışı aktörlere karşı da stratejik bir güvenlik aracı olmasını zorunlu kılmaktadır. GAP projeleriyle suyun devlet kontrolünde tutulması, PKK’nın bu stratejik kozunu zayıflatmaktadır.

Irak ve Suriye’nin Su Politikaları

Irak, Fırat ve Dicle’ye tamamen Türkiye üzerinden ulaşmakta ve su güvenliği bakımından Ankara’ya bağımlıdır. Altyapı yetersizlikleri ve merkezi otoritenin zayıflığı, Bağdat’ı su politikalarında pasif hale getirmektedir.

Suriye ise Tabka ve Tişrin barajlarıyla hidroelektrik üretim kapasitesi geliştirmiştir. Ancak iç savaş sonrası bu altyapı zarar görmüş; YPG/SDG’nin bazı barajları kontrol etmesi merkezi otoritenin su politikasını fiilen parçalamıştır. Bu durum Suriye’yi Türkiye karşısında zayıf kılmaktadır.

Bölgesel Değerlendirme

Türkiye, hem kaynak ülke avantajı hem de GAP projeleri sayesinde Irak ve Suriye’ye kıyasla açık üstünlük sergilemektedir. Ancak bu üstünlük uluslararası kamuoyunda “su silahı” suçlamaları doğurabilmektedir. Bu nedenle Ankara, suyu hem güvenlik ve diplomasi aracı olarak kullanmalı, hem de “adil paylaşım” söylemiyle uluslararası meşruiyetini güçlendirmelidir.

Türkmen Kantonları

Tavsiyeler:

  • Yerel özyönetim mekanizmaları kurularak Türkmenlerin siyasi temsil gücü artırılmalı.
  • Altyapı yatırımları (yol, elektrik, su, iletişim) hızla hayata geçirilmeli.
  • Sağlık ve eğitim kurumları inşa edilmeli; Türkiye’den uzman desteği sağlanmalı.
  • Türkmen diasporasının finansal katkılarıyla kalkınma projeleri başlatılmalı.
  • Göç etmiş Türkmenler için geri dönüş ve iskân programları geliştirilmeli.
  • Türkmen gençlerinin güvenlik güçlerine ve yerel idari yapılara entegrasyonu sağlanmalı.
  • Türkiye bağlantılı medya, kültür ve eğitim projeleriyle Türkmen kimliği güçlendirilmeli.
  • Tarımsal üretim kooperatifleri ve küçük işletmeler teşvik edilerek ekonomik canlılık artırılmalı.
  • Uluslararası platformlarda Türkmenlerin hakları sürekli gündemde tutulmalı.
  • Yerel halkın katılımıyla şeffaf yönetişim modelleri geliştirilmeli.

Riskler:

  • Türkmen nüfusun sınırlılığı, kantonların sürdürülebilirliğini zorlaştırabilir.
  • Kürt gruplarla etnik gerilimlerin artması bölgesel çatışma riskini yükseltebilir.
  • Uluslararası kamuoyunda “etnik mühendislik” suçlamaları gündeme gelebilir.
  • Kantonların ekonomik sürdürülebilirliği kısa vadede zor olabilir.
  • Bölgesel güçler (İran, Suriye, Rusya) bu adımları kendi çıkarlarına tehdit olarak görebilir.

Dış Türklerin Entegrasyonu

Tavsiyeler:

  • Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk toplulukları için özel göç ve vatandaşlık programları geliştirilmeli.
  • Stratejik bölgelerde (özellikle Güneydoğu ve sınır illeri) iskân projeleri uygulanmalı.
  • Göçmenlere yönelik kültürel uyum ve Türkçe kursları yaygınlaştırılmalı.
  • Genç nüfus için meslek edindirme ve istihdam projeleri oluşturulmalı.
  • Üniversitelerde dış Türkler için özel kontenjan ve burs programları açılmalı.
  • Göçmen aileler için sosyal destek mekanizmaları (sağlık, barınma, eğitim) güçlendirilmeli.
  • Diaspora örgütlenmeleri Türkiye’nin diplomasi ağına entegre edilmeli.
  • Yatırım ve girişimcilik teşvikleriyle dış Türklerin sermayesi ülkeye çekilmeli.
  • Güvenlik alanında dış Türk gençlerine entegrasyon programları sağlanmalı.
  • Uluslararası kamuoyuna entegrasyonun “aidiyet ve kimlik” temelli olduğu anlatılmalı.

Riskler:

  • Yoğun göç, kısa vadede ekonomik ve sosyal yük oluşturabilir.
  • Kültürel uyum sorunları toplumsal gerilimlere yol açabilir.
  • Uluslararası kamuoyunda “demografik mühendislik” suçlamaları yapılabilir.
  • Yeni göçmenlerin mevcut etnik dengeleri sarsması yerel huzursuzluk yaratabilir.
  • Entegrasyonun başarısız olması radikalleşme riskini artırabilir.

Su Politikaları

Tavsiyeler:

  • GAP projeleri genişletilmeli, sulama ve enerji kapasitesi artırılmalı.
  • Su diplomasisi Irak ve Suriye ile diyalog temelinde yürütülmeli.
  • Suyun paylaşımında “kalkınma odaklı ve adil paylaşım” söylemi öne çıkarılmalı.
  • Baraj güvenliği terör saldırılarına karşı güçlendirilmeli.

PKK ve YPG’nin su kaynaklarını kontrol girişimlerini engellemek için:

  • Stratejik baraj ve su depolama tesislerinin etrafında özel güvenlik bölgeleri kurulmalı.
  • Nehir hatları boyunca insansız hava araçları (İHA) ile sürekli gözetim sağlanmalı.
  • Yerel halkla iş birliği mekanizmaları geliştirilmeli, örgütün köylüler üzerindeki “su baskısı” kırılmalı.
  • Sulama ve içme suyu altyapısı doğrudan devlet kurumlarınca işletilmeli.
  • Bölge halkına ekonomik kalkınma projeleri (kooperatifler, sulama birlikleri) desteklenmeli.
  • Sınır ötesinde su altyapısının bulunduğu bölgelerde askerî harekâtlarla kalıcı kontrol sağlanmalı.
  • Türkiye doğrudan su ve tarım yardımları organize ederek PKK’nın “hizmet sağlayıcı” imajını kırmalı.
  • Su teknolojileri ve altyapı yatırımlarıyla devletin bölgede “tek otorite” olduğu vurgulanmalı.

Genel Su Politikası İçin Ek Tavsiyeler:

  • İklim değişikliğine uyum politikaları geliştirilmeli; su verimliliği artırılmalı.
  • Komşu ülkelerle ortak su yönetimi mekanizmaları kurulmalı.
  • Türkiye’nin su teknolojisi ve mühendislik birikimi bölgeye ihraç edilmeli.
  • İç kamuoyunda GAP’ın sosyal ve ekonomik katkısı daha görünür hale getirilmeli.

Sonuç

Kosova örneği, Ortadoğu için doğrudan bir emsal olmasa da Türkiye açısından önemli dersler barındırıyor. UÇK’nın uluslararası gözetim altında siyasallaşması, PKK/YPG’nin benzer bir sürece sokulabileceği ihtimalini hatırlatıyor. Bu durum, Ankara’nın yalnızca askeri yöntemlerle değil; demografi, su politikaları ve yerel aktörlerin güçlendirilmesi üzerinden çok boyutlu stratejiler geliştirmesini zorunlu kılıyor.

Türkmen kantonları, Türkiye’nin sahada meşru bir toplumsal dayanak oluşturmasını ve PKK/YPG’nin coğrafi sürekliliğini bozmasını sağlayabilir. Dış Türklerin entegrasyonu ise Türkiye’nin iç etnik dengesini Türk nüfusu lehine güçlendirebilir ve uluslararası etkinliğini artırabilir. GAP merkezli su politikaları da yalnızca ekonomik kalkınma değil, aynı zamanda terörle mücadele ve bölgesel diplomaside stratejik koz anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, her strateji beraberinde önemli riskler taşımaktadır: Türkmen nüfusun sınırlılığı, uluslararası kamuoyunda “demografik mühendislik” suçlamaları, yoğun göçün ekonomik ve toplumsal yükleri, ya da su politikalarında “su silahı” eleştirileri. Bu nedenle Türkiye’nin politikalarını hayata geçirirken denge, şeffaflık ve uluslararası meşruiyet çerçevesini gözetmesi kritik önem taşır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tablo yalnızca bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda jeopolitik vizyon ve Türk Barışının İnşası meselesidir. Kosova’nın gölgesinden alınacak ders, Türkiye’nin bölgesel geleceğini şekillendirmede hem umut hem de uyarı niteliği taşımaktadır. Eğer Ankara bölgede yaşayan Türk Nüfusun Geleceği üzerinden bir strateji geliştirme yoluna giderse ve bunu milli güç unsurlarıyla desteklerse yalnızca milli güvenliğini değil, bölgesel barışı da kalıcı hale getirebilir.

Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)
Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir