Anahtar Kelimeler: Önleyici savaş, askeri strateji, uluslararası hukuk, güvenlik politikaları,Hibrit Savaş, Asimetrik Savaş
Önleyici savaş doktrini, Ülkelerin potansiyel tehditleri önceden tespit edip var olan tehdidi kaynağında etkisiz hale getirmesini amaçlayan bir güvenlik stratejisidir. Dünya tarihinde bu tanıma örnek gösterilebilecek bir çok tarihi olay olmasına rağmen özellikle 11 Eylül Saldırısına maruz kalan ABD’nin BM’nin 51.Mdsine istinaden Meşru müdafaa Hakkını ‘’Etkin Mücadele’’ perspektifiyle yeniden yorumlaması neticesinde ‘Küresel Terörizm ile Mücadele’ adı altında ABD Başkanı W. Bush ,20 Eylül 2002’de dünyaya deklare etmiştir. Bir Diğer adı da ‘’Bush Doktrini ‘’ olan bu strateji uluslararası hukuk alanında ciddi tartışmaları başlatmıştır.
Uluslararası Hukukta yer alan meşru müdafaa hakkının asimetrik savaşlarda nasıl yorumlanacağı, Terörizmin tanımı, mücadele yöntemleri noktasında küresel ölçekte gerekli ortak anlayışın oluşmaması terörle mücadele eden ülkeleri hukuki olarak zor durumda bırakmaktadır. Bunun yanında uluslararası aktörlerin bölgesel ve küresel menfaatleri yüzünden takınmış oldukları sübjektif tavırlar terörizme maruz kalan toplumlarda sosyo-politik ve sosyo-ekonomik sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Etnik Bölücü Terör örgütleri ile mücadelesi tarihsel perspektifte çok eskiye dayanmaktadır. On yıllardır asimetrik terör tehdidine karşı mücadele eden Türkiye cumhuriyeti maddi ve manevi kayıpları ile Dünya tarihinde terörden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelmektedir.
Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyetinin Milli Güvenlik Kuruluşlarının terörle mücadele noktasında elde ettikleri tecrübenin küresel ölçekteki terörle mücadele anlayışına katkı sağlayacak noktada olması dikkatlerden kaçmaması gereken bir konudur.
BM 51. Md sine istinaden Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesinde yapmış olduğu geniş çaplı operasyonların uluslararası mecralarda işgal, orantısız güç kullanımı vb. tanımlarla karşılık bulması ve terör örgütlerine karşı başka ülke topraklarında düzenli orduyla operasyon yapılmasının uluslararası hukuk nezdinde Türkiye Cumhuriyetine yaptırım uygulanması riskini sürekli ortaya çıkarmasından dolayı dünyada çeşitli ülkelerin Güvenlik Birimlerinin yaptığı nokta operasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin terörle mücadele konseptine referans olmuştur. Bu perspektifte M.İ.T Müsteşarı Emre Taner’in M.İ.T’in 80. Kuruluş yıldönümünde yapmış olduğu açıklamayla başlayan ve 2010 yılında Hakan FİDAN ile pratiğie geçilen ‘etkin ve caydırıcı M.İ.T’ konseptine geçişin sinyallerini vermiştir., Hakan Fidan’ın teşkilatın başına geçmesinden sonra reform sürecini devam ettirerek çeşitli yasal düzenlemeler ile yapmış olduğu kurum içi yapısal reformlar sayesinde elde edilen kazanımların oluşturduğu yeni Türk İstihbarat Doktrini, M.İ.T ‘i bölgesel ve küresel ölçekte terörle mücadele ve İstihbarat diplomasisinde etkin ve caydırıcı bir yapıya ulaştırmıştır.
Özellikle Suriye İç Savaşı sonrasında bölgede oluşan kaotik ortam, terör örgütlerinin çatışma alanında etkisini artırmasına ve bölge ülkelerine tehdit oluşturmalarına neden olmuştur. Bölgesel ve küresel barışı tehdit eder noktaya gelen süreçte, 2002 de ortaya çıkan Önleyici Savaş Doktrini ve yeni terörle mücadele konsepti çerçevesinde NATO, Uluslararası koalisyon adıyla bir dizi askeri operasyon başlatmıştır. Bu operasyonları takiben NATO’nun taraflı davranarak PKK Terör Örgütü ve Türevlerine operasyon yapmaması üzerine Türkiye Cumhuriyeti bölgesel huzur için Fırat Kalkanı , İdlib Operasyonu ,Zeytin Dalı Harekatı, Barış Pınarı Harekatı isimlerinin verildiği bir dizi askeri operasyon yapmıştır. Türkiye’nin Suriye hattına yapmış olduğu bu sınır ötesi harekâtlarla terör örgütlerinin yaşamsal alanları daraltılmış bölgesel etkinlikleri azaltılmıştır.
M.İ.T in başta Suriye olmak üzere bölgesel krizlerde üstlenmiş olduğu rol ve krizi artıran değil aksine barışa katkı sağlayan Önleyici Savaş Doktrini perspektifinde oluşturmuş olduğu Milli güvenlik Stratejisi ,ülkelerin asimetrik ve kibrit tehditlere karşı mücadele konseptlerine örnek teşkil edecek düzeydedir.
ASİMETRİK SAVAŞ VE HİBRİT SAVAŞ TANIMI
Asimetrik savaş , taraflar arasında güç dengesizliğinin yüksek olduğu , enformasyon savaşları vepsikolojik harp esaslarının yoğun kullanıldığı bir çatışma modelidir.Bu çatışma modelinde Uluslararası Savaş hukukunun dikkate alınmadığı , kitle imha silahları dahil olmak üzere birçok silah ve yöntemin taraflar tarafından kullanıldığı , tarihsel örneklere bakıldığında çatışma süresinin uzun ve düşük yoğunluklu olduğu görülür.Devletler ya da devlet dışı aktörlerin taraf olduğu asimetrik savaş, günümüzde dünyanın farklı bölgelerinde örneklerini sıkça gördüğümüz bir savaş türüdür.
Hibrit Savaş ise birçok savaş türünün aynı çatışma alanında taraflar tarafından kullanılması yoluyla tanımlanmış bir çatışma modeldir.Bu çatışma modelinde siber saldırılar,ekonomik istikrarsızlık oluşturma ,sivil ve askeri hedef ayrımı yapmama algı operasyonları vb. gibi birçok saldırı yöntemi kullanılmaktadır.2014 yılındaki Ukrayna Krizi , Suriye iç savaşı ve PKKnın terör faaliyetleri bu kapsamdadır.
Asimetrik ve hibrit tehditler ile Küresel ve bölgesel güçlerin mücadelesi farklı bir noktaya taşınmıştır.Uluslararası Hukukun etkisiz kaldığı çağımızda ülkelerin bu noktada sürekli değişerek etkisini artıran güvenlik tehditlerine karşı caydırıcı güvenlik stratejileri üretmeleri ve uygulamaları bu çağın zorunluluğu haline gelmiştir.
ÖNLEYİCİ SAVAŞ DOKTİRİNİ TANIMI
Önleyici savaş doktrini, Ülkelerin potansiyel tehditleri önceden tespit edip var olan tehdidi kaynağında etkisiz hale getirmesini amaçlayan bir güvenlik stratejisidir.11 Eylül 2001 ‘den sonra ABD’nin ulusal stratejisinin temel taşını oluşturan bu doktrinin ana amacı potansiyel tehditleri kaynağında yok etmektir.
Konuyla İlgili olarak doktrine adını veren Başkan Bush’un BBC ‘de yayınlanan açıklamasında ,’ Gerekirse, kendini savunma ilkesi altında – halen düşmanın saldırısının yeri ve zamanı kesinlik kazanmamış olsa dahi, saldırılar meydana gelmeden önce güç kullanılması ihtimalini saf dışı bırakmıyoruz” tanımlamasını yaparak doktrinin ana perspektifini net bir şekilde ifade etmiştir.
Meşru Müdafaa hakkının Savaş ile tanımlanmasının kuvvet kullanma sınırlarıyla çelişmesi sonucunu doğurması açısından uluslararası hukukta ciddi tartışmalara yol açmıştır.Bir tehdidin oluşma ihtimali varsayılarak bu tehdide silahlı müdahalede bulunmak Birleşmiş Milletlerin tanımladığı Meşru Müdafaa Hakkının ihlalini ortaya çıkardığını iddia eden görüşlerde bulunmaktadır.
Önleyici Savaş Doktrini incelendiğinde temel unsurları sıralarsak ; Tehdit olarak algılanan sorunun açık olması,varsayımsal tehdidin eylem aşamasını gerçekleşmemiş olması ,eyleme dönüşmeyen tehdide karşı önleme iradesini ortaya çıkması, İradenin kuvvete dönüşmesi, uygulanan kuvvetin uzun süreli olması ve geniş bir alana yayılması şeklinde gerçekleşir.
21. YÜZYILDA ÖNLEYİCİ SAVAŞ
Önleyici Savaş Doktrinine yakın tarihte verilebilecek en güzel örneklerden biri Almanların Büyüyen Rusyatehdidine karşı Alman Askeri Bürokrasisinin Rusya’ya Savaş açma teklifinde bulunması olarak gösterilebilir.ancak bu öneriyi ‘ölüm korkusundan dolayı intihar etmek ‘ olarak değerlendiren Bismarck teklifi reddetmiştir.1941 yılında Japonya’nın savaşa dahil olmamış ABD’ye karşı meşhur Pearl Harbor saldırısı da yine dünya tarihi açısından önleyici savaş doktrini açısından önemli bir örnektir.Japonya,Pearl Harbor Limanınahava saldırısında bulunarak kendisine yapılacak muhtemel bir saldırıyı önlemeyi amaçlamıştır.ABD’nin bu saldırıdan sonra ki süreçte ‘’engelleyici tehdit caydırma ‘ stratejisi ön planda tutulmuş ve küba füze krizinde bu perspektifle müdahale edilmiştir.
1967 yılında İsrail’in Mısır ,Suriye ve Ürdün’e karşı potansiyel tehdit oldukları iddiasıyla başlatmış olduğu savaşta o dönem İsrail’in yaptığı açıklamalara bakıldığında önleyici savaş perspektifiyle yapıldığı iddia edilmektedir.
Soğuk Savaş döneminde dünyanın genelinde enformasyon savaşları ve günümüzde çokça kullanılan hibrit tehditler çok yoğun bir şekilde dünya gündeminde yer almaktaydı.Dönemsel anlamda muhtemel çıkacak bir savaşı önlemek adına özellikle ABD ve SSCB arasında enormasyon savaşları,istihbarat diplomasisi gibi süreçler yoğun şekilde gerçekleşmiştir.Bu faaliyetlerin temel amacı bahsedildiği gibi oluşacak bir tehditi kuvvet kullanmadan önlemektir.Tarafların bu noktada yoğun çaba gösterdiği tarihsel verilerle ortadadır.
1980 yılında başlayan ve yaklaşık 8 yıl süren Irak –İran savaşı da aslında benzer gerekçelerle gerçekleşmiştir.İran’da gerçekleşen İslam Devriminin başta Irak olmak üzere tüm Orta Doğuya yayılma ihtimalini göz ününde bulunduran Saddam İran’a savaş açmıştır.8 yıl gibi uzun bir süre çatışma yoğunluğunun inişli çıkışlı seyir almasına rağmen ciddi anlamda hibrit savaş statüsündeki bu savaş Önleyici Savaş modeline örnek gösterilebilir.
1981 yılında yine israilin Osirak Nükleer Reaktörüne yapmıl olduğu saldırı da muhtemel bir nükleer saldırı iddiasıyla gerçekleşmiştir.2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde de tıpkı 1981 yılındaki İsrailin iddiasına benzer bir iddia olan ‘’Kitle İmha Silahı ‘’ propagandasıyla gerçekleşmiştir.Irak,Lübnnan, Libya , Suriye gibi ülkelerdeki siyasi kargaşalardan ortaya çıkan kaotik ortamda filizlenen terörö gruplarının kendileri için potansiyel tehdit olduğu iddiasıyla ilgili ülkelere NATO ve Batılı ülkeler askeri müdahalelerde bulunmuşlardır.4
Türkiye’nin 1984 yılından itibaren maruz kaldığı Etnik Bölücü Terör Örgütü PKK’nın terör faaliyetlerine karşı 2010 yılındaki konsept değişikliğine kadar BM 51 md. İstinaden meşru müdafaa hakkını kullandığında bile uluslararası kamuoyunda tepkilere maruz kalması ve terör faaliyetlerinin yöntem ve şekil değiştirerek şiddetini artırması sosyopolitik ,sosyoekonomik sonuçlar doğurmuştur.Türkiye’nin bu kapsamda yukarıda örneklerini vermiş olduğumuz tarihi olaylar ışığında var olan terör sorununu kaynağında çözmesi gerekmektedir.bu kapsamda 2010 yılından itibaren oluşturan Güvenlik Stratejisindeki konsept değişikliği bu noktada önemli bir hamledir
ÖNLEYİCİ SAVAŞ DOKTRİNİ VE ULUSLARARASI HUKUKUN KRİTERLERİ
ULUSLARARASI HUKUKTA EGEMENLİK İLKESİ
Egemenlik ilkesi,1648 yılında imzalanan Westphalia Anlaşmasından itibaren uluslararası hukukta temel kaynak statüsündedir. Bir devletin uluslararası sistemde tanınması ve diğer devletlerle mütekabiliyet ilkesi perspektifinde ilişki kurması anlamına gelir.İç ve Dış egemenlik olarak detaylandırabileceğimiz egemenlik bir toplumun milletlerarası ilişkilerdeki temel haklarını düzenleyen ana tanımlamadır.
Fakat bazı durumlarda devletlerin egemenlik yapıları uluslararası bazı aktörler tarafından insan hakları ihlalleri,uluslararası barış ve güvenlik tehdit edildiğinde ilgili ülkenin egemenliğine müdahale edilme hakkını ortaya çıkarmaktadır.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNİN İHLALİ
BMGK küresel barışı sağlamak için askeri,ekonomik,siyasi bir takım yaptırımlar kararı alma yetkisine sahiptir.Karar verirken, oy çoğunluğuna bakılır. 15/ 9 oy karar için yeterlidir.
BMGK Daimi üyelerin oy birliğiyle karara destek vermesi yürürlüğü girmesi için gerekmektedir.
Önleyici Savaş Doktrini ise her ne kadar adil bir yapıda olmasa dahi BM ve Uluslararası Hukukun işlemesinden ziyade doktrini uygulayacak ülkenin çıkarlarını gözönüne alan bir anlayıştır.bu kapsamda teoride olmasa dahi pratikte yansımalarını gördüğümüz Güçlü olanın adaleti anlayışı ağır basmaktadır.
SAVAŞIN NORMLAŞMASI
Önleyici savaş doktrinin dünyadaki çatışma alanlarını artırmasını tetikleyeceği görüşü net bir şekilde gözükmektedir.Askeri anlamda zayıf ancak coğrafi olarak stratejik konumda olan ülkelerin bölgesel ve küresel güçler tarafından saldırıya maruz kalmasını engelleme ve ‘dünya barışını devam ettirme amacı olan BM’nin pratikteki yetersizliğini su yüzüne çıkaran bu doktrin ,her devletin kendi adaletini sağlama yolunu açacağını ve sonu gelmeyen bir istikrarsız dünya oluşacağı ortadadır.
MİT OPERASYONLARININ ÖNLEYİCİ SAVAŞ DOKTRİNİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye’nin 2010 yılından itibaren geliştirmiş olduğu güvenlik Stratejisi , ‘Tehdidi Kaynağında yok Etme’’ ilkesi üzerine kurgulanmıştır. Bu kapsamda sınır ötesi operasyonların yoğunluğu artmış kapsamı genişlemiştir. Alan hakimiyetini dikkate alarak kesintisiz operasyon ile terör örgütlerinin üstündeki baskıyı devamlı hale getirerek operasyonel etkinliklerini azaltma amacı güden yeni güvenlik modeli sayesinde BTÖ’nün organizasyon şematiğinin tüm unsurlarla hedef alınmasını sağlamıştır.Bu kapsamda Bölücü Terör Örgütlerinin lojistik ikmalini yaptığı coğrafi alanlardan askeri operasyonlara uzaklaştırılması sayesinde sınır ötesin daha geniş alana yayılma gereksinimi artmaktadır.Türk Güvenlik birimlerinin yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarda bu stratejinin dinamosu olan iki güç Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatıdır. TSK’nın yapmış olduğu sınır ötesi operasyonlar kalıcı barışı sağlıyor olsa da asimetrik ve kibrit tehditlerin tespiti ve tehdidin eyleme geçmeden etkisiz hale getirilmesi noktasında MİT’in son dönemde yaptığı operasyonların başarısı MİT Kanununda yapılan değişikler ve Türk İstihbarat Doktrinin Konjonktüre şartlara uygun hale getirilmesinde yattığı yadsınamaz bir gerçektir.
MİT’in Irakta sınırdan 275 KM uzaktaki PKK elebaşlarından Ferhat Derik” kod adlı Hüseyin Şibli’yi etkisiz hale getirmesi gibi benzer birçok başarıya imza atması PKK ve türevi terör örgütlerinde örgütsel çözülmeyi hızlandırmıştır.
Burada MİT’in Pro Aktif bir kimliğe bürünerek asimetrik ,kibrit tehditleri sınır dışında etkisiz hale getirmesi terörden dolayı istikrarsız bir yapıya bürünen devletler içinde bir model oluşturmuş durumdadır. Yıllarca İç savaş ve Batılı devletlerin sömürgesi altında kalan Afrika’da Türkiye’nin Güvenlik Stratejisi bölge devletleri tarafından benimsenmeye başlanmış, Türkiye ile bu stratejiyi uygulamaya çalışan birçok Afrika ülkesi terörü ülkesinde etkisiz hale getirmiştir.
Önleyici Savaş Doktrinin çıkışı göz önüne alındığında sömürülmeye müsait ülke ve coğrafyalar için yeni bir bahane oluşturulduğu ortadayken Türkiye gibi bölgesel ve küresel güç adayı bir ülkenin kendi güvenlik stratejisini bu doktrin üzerine kurgulayıp küresel güçlerin hegemonyasını bölgesel ve küresel ölçekte kırma mücadelesine girmesi dünya tarihi açısından örnek teşkil edebilecek bir vakadır.
Ülkeler için Konvansiyonel savaşların bölgesel ve kısa süreli hale gelmesi , iktisadi ve sosyal maliyetleri göz önüne alındığında devletlerin hibrit ve asimetrik tehditlerle mücadele etme ya da kendi çıkarları için rakiplerine hibrit tehditler oluşturdukları bir sistem ile dünya karşıya bulunmaktadır.Bu kapsamda her ülke Önleyici Savaş Doktrini ölçeğinde yapısal reformlara giderek gerekli önlemleri almak zorunda olacağı tarihsel bir süreç başlamıştır.
BM ve Uluslararası Hukukun etkisiz kaldığı bu yüzyılda askeri güç ve enformasyon gücünün önemi artmış dünya barışından ziyade ülke egemenliğini koruma ve bölgesel barışı temin etme öncelikli hale gelmiştir.
KAYNAKÇA
A.Balcı. (2016). Yeni Güvenlik Çalışmaları: Kavramlar, Kuramlar, Aktörler. ANKARA.
DÖNMEZ, G. (2021). KOZMİK MESELE. ANKARA.
SAFİ, P. (2023). MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI (1826-2023). ANKARA.
SEYYİD, j. (2010). Önleyici Savaşın hukuktaki yeri.
Seyyidi, J. (2010). Önleyici savaşın Uluslararası Hukuktaki Yeri. Sosyal bilimler Enst.
W.BUSH. (2006). BBC. BBC: [http://www.bbc.co.uk/english/news /story/2006/03/060316_ adresinden alındı
